KOŞUN BELKİ YETİŞİRSİNİZ
psikoloji
29 Mart 2017 Çarşamba
Yetişebilir miyiz zamana?
KOŞUN BELKİ YETİŞİRSİNİZ
25 Mart 2017 Cumartesi
Yazmak İyileştirir
YAZMAK İYİLEŞTİRİR
İnanır mısınız, sadece yazmak istiyorum. Sabaha kadar durmadan yazmak... Yazmanın bana iyi geldiğini biliyorum ve iyi olmak için yazmak istiyorum. Ancak neden bu kadar iyi olmak istediğimi bilmiyorum. Her zaman hayat yolunda gitmeyebilir ve zaman zaman kötü de hissedebiliriz. Bunun çok normal olduğunu biliyorum ama kötü hissettiğimde, mutsuz olduğumda bunu kabullenmenin benim için niçin bu kadar zor olduğunu anlamış değilim. Sanırım her şeyin yolunda gittiğini bu yüzden de iyi olmam gerektiğini düşünüyorum. Ancak benim hala kabullenemediğim, yolunda gitmeyen bir şeyler var demek ki ve ben belki de bunların hala farkında bile değilim. Belki de farkındayımdır da işime gelmiyordur,kim bilir, ben bile tam anlamıyla bilemezken...
18 Mart 2017 Cumartesi
Dün Yerine Yarin
Biz insanlar geçmiş yaşantılarımıza takılıp kalan durağan varlıklarız. Zaman bizi beklemeden akıp giderken biz herhangi bir olaya ya da kişiye gerçekten de takılıp kalırız çoğu zaman. Üstelik bunu değiştirmek için çeşitli uğraşlar da vermişizdir ancak geçmişin derinliğine de bağlı olarak bu çok fazla zamanımızı almıştır ya da belki alacaktır günün birinde. Günler,aylar belki yıllar; belki de ölünceye kadar sürmüştür yahut sürecektir. Peki soruyorum size, zamanın hızla akıp gittiği ve tekrardan dönüşü olmadığını bildiğimiz hayatımızda, bugünü dün de yaşamaya değer mi? Yaşanmış, bitmiş, değiştirilmesi mümkün olmayan dünü geri getirebilir miyiz, gelse bile değiştirebilir miyiz? Cevabımız hayırsa harekete geçme zamanı.Dünü bırakıp bugünü yaşama zamanı. Ama yok ben bugünü yaşayamam illa zamana yolculuk yapacağım diyenlerdenseniz de size önerim geçmişte kalmak yerine geleceğe gidin biran önce. Gelecekteki hayallerinize bir göz atarsınız hiç yoktan. Sonra belki de oturup düşünürsünüz, hayalinizdeki yarınınız için bugününüzü değerlendirip değerlendiremediğinizi.
15 Mart 2017 Çarşamba
İtiraf edilemeyen duygular
İnsan bazen itiraf edemez duygularını. Bunun nedenini ve nasıl olabildiğini hala anlamış değilim. Nasıl olur da duygularını kendisinden saklayabilir? Bunu nasıl başarır ve niçin yapar? Ben söyleyeyim. Ya olanları kendisine yediremiyordur, bu egodan kaynaklanır, ya da daha fazla mutsuz olmak istemiyordur. Belki her ikisi de belki mutsuz olmayı yediremiyoruzdur kendimize. Sürekli mutlu olmak ister, üzücü olayları; kişileri unutmak isteriz. Unutamayinca da kendimizi suçlar dururuz. Bırak unutma, unutamıyorsan. Üzüntünü de kırgınlığını da yaşa sonuna kadar. Hayatımızda olanlardan dolayı üzülmek, kırgınlıkları unutmaya çalışarak mutlu olmaya çabalamaktan çok daha az zahmetlidir. Yorulma, kendini yorma ve asıl en önemlisi kendini kandırma derim ben. Duygularını sonuna kadar yaşa ki etrafında olanların farkına var. Etrafına mutlu gözlerle bakan insanlar, çoğu şeyin farkında olmazlar çünkü; olsalar bile bu hiç bir şeyi değiştirmez çoğu zaman. Hayatlarına pembe gözlüklerle bakmaya devam ederler, hiçbir şeyi takmazlar ve sadece anı yaşarlar. Eğer bunu basarabiliyorsanız, devam edin mutlu olmaya. Hayat sizin gördüğünüz gibi herkese pek de güzel yaşanılası sayılmaz ancak bundan size ne, siz mutlusunuz. Sitem etmiyorum. Eğer mutlu olduğunuza inanıyorsanız, mutluluğunuzu bozacak şeylerden tamamen uzaklaşıp, sorunları takmamaya ve mutlu olmaya devam edin. Ancak mutlu değilseniz bunun farkına varın. Diğer duygularınızı göz ardı etmeyin, onlar da en az mutluluk kadar önem taşır çünkü. Ancak, ne yazık ki mutluluk gibi mutlu edemez bizi. Siz sonuçları ne olursa olsun, kabullenmesi ne kadar zor olursa olsun; üzüntünüzü kendinizden saklamak yerine duygularınızı, en azından kendinize itiraf edebilecek cesareti gösterin.
9 Mart 2017 Perşembe
5 Mart 2017 Pazar
Tüm aynılığa inat değişen hisler
TÜM AYNILIĞA İNAT DEĞİŞEN HİSLER
Günlerdir geçmeyen mutsuzluğunuz, sıkkınlığınız ve sürekli mutlu olmak isteyen, hayatında şikayet edilebilecek bir şey görmeyen diğer yanınız. Hayatınızdan memnun olup olmadığınıza karar veremiyorsunuz, hayatınızda değişen bir şey olmamasına rağmen tek emin olduğunuz şey duygularınızın, hislerinizin sürekli değişmesi. Gün doğuyor her günkü aynılığıyla ve siz yalnız uyanmak istemiyorsunuz bir diğerinden farklı olmayan gününüze. Yalnız kalmaktan fazlasıyla sıkılmışsınız ve etrafınızda sevdiğiniz insanları görmek onlarla vakit geçirmek istiyorsunuz. Hatta bazen yalnız kalmamak adına çok fazla sevmediğiniz insanlarla bile sohbet edip onlara sımsıkı sarılıyorsunuz. Sonradan fark ediyorsunuz, ben ne yapıyorum diye sorguluyorsunuz kendinizi. Olsun be, affetmek lazım; ben kin tutmuyorum nasılsa sen takılmana bak diyorsunuz ve rahatlatıyorsunuz kendinizi. Halbuki siz ne her kötülüğü anında unutan meleksiniz ne de dostunu yakın tut, düşmanını daha da yakın stratejisini uygulayan birisiniz. Siz sadece yalnızlıktan sıkılmış, o an kendinize ihanet ettiğinizi kabul etmemek adına her şeyi sadece o an için unutan birisiniz. Yaptığınız şey kötü mü, kötüyse bile kime karşı yapılan bir kötülük bu ? Kendinize mi? Hiç de bile. Siz anı yaşıyorsunuz. O an kalabalıkta olmak istiyorsunuz ve elinizde olanı kullanıyorsunuz kimseyi üzmeden. Sevgisini de nefretini de içinde yaşayan biri nasıl üzebilir ki zaten bir başkasını?
Saatler geçiyor her zamanki hızıyla ve siz yetişemeden güneş batmaya başlıyor. Güneşin gidişiyle beraber sizin sosyal tarafınız da kayboluyor ve sadece yalnız kalmak istiyorsunuz. Güçlü bir yalnız kalma isteği. Bu istek o kadar güçlü ki insanların varlığından bile rahatsız olmaya başlıyorsunuz. Hiç bir şeyin farkında olmadan hayatına devam eden insanların sesi bile sizi çileden çıkartmaya yetiyor. Ama merak etmeyin, kimseye bunu fark ettirmeden; kimseyi üzmeden atlatabiliyorsunuz. Atlatsak ne? Bir diğer gün aynı şeyleri tekrardan yaşıyorsunuz ve bunun artık bir döngüye döndüğünü fark ediyorsunuz. Hiç bitmeyen bir döngüye... Korkuyorsunuz. Etrafınızsa insanlar olsa bile yalnız hissediyorsunuz çünkü yalnız kalmak istiyorsunuz. Kimseye güvenmiyorsunuz belki yeni tanıştığınızdan belki de içinizde yatan o yalnız kalma isteğinden. Bilmiyorsunuz, hiç bir şey hem de. En çok da ne yapmanız gerektiğini ama yine de hiç düşünmeden sanki programlanmış olarak hayatınıza devam ediyorsunuz. Programı olmayan bir şey var o da duygularınız. Duygularınız sürekli değişiyor ve siz kendinizi fark ediyorsunuz. Ben ne yapıyorum? Mutlu muyum ,neden; mutsuz muyum, e neden ki ? Sıkılıyorsunuz, sadece bundan eminsiniz. Belki de sıkılma nedeniniz duygularınızın nedenini bulamıyor olmanızdır yahut duygularınızın sürekli değişmesi. Sıkılma nedeniniz kendinizi ve duygularınızı sürekli sorgulamaya çalışmanız da olabilir.
Düşündüm de gerçekten sorguluyorum çoğu şeyi. Güneşin doğuşunu izliyorum , batışını izliyorum; güneşi sorguluyorum. Yağmurun yağışını izliyorum saatlerce. Huzur verdiği içindir belki ama yine de sorgulamaktan vazgeçmeden izliyorum bu yağan rahmeti. Etrafımdaki insanları inceliyorum, onları sorguluyorum. Düşünüyorum, düşüncelerimi sorguluyorum; hissediyorum hislerimi sorguluyorum. Ben neden sorguluyorum ? Sorgulamamı sorguluyorum. Her şey iyi hoş da hislerinin farkında olmaya çalışmak, o hissinin nedenini anlamaya çalışmak ve en kötüsü anlam bulamamak ve sonucunda kendinin farkına varmak gerçekten yoruyor kişiyi. Yorulmak istemiyorum artık. Ruhsal olarak yorulmamak için fiziksel yorulmayı seçiyorum. Bunları düşünmemek için düşünülebilecek bir şeyler düşünüyorum. Düşündükçe, hissettikçe tekrardan yoruluyorum. Yorulmak beni mutsuz ediyor. Hayatında kayda değer değişiklikler olmamasına rağmen moralinin sürekli değişmesi fazlaca dikkatimi çekiyor, altında yatan nedenini bilmemekse canımı...
Günlerdir geçmeyen mutsuzluğunuz, sıkkınlığınız ve sürekli mutlu olmak isteyen, hayatında şikayet edilebilecek bir şey görmeyen diğer yanınız. Hayatınızdan memnun olup olmadığınıza karar veremiyorsunuz, hayatınızda değişen bir şey olmamasına rağmen tek emin olduğunuz şey duygularınızın, hislerinizin sürekli değişmesi. Gün doğuyor her günkü aynılığıyla ve siz yalnız uyanmak istemiyorsunuz bir diğerinden farklı olmayan gününüze. Yalnız kalmaktan fazlasıyla sıkılmışsınız ve etrafınızda sevdiğiniz insanları görmek onlarla vakit geçirmek istiyorsunuz. Hatta bazen yalnız kalmamak adına çok fazla sevmediğiniz insanlarla bile sohbet edip onlara sımsıkı sarılıyorsunuz. Sonradan fark ediyorsunuz, ben ne yapıyorum diye sorguluyorsunuz kendinizi. Olsun be, affetmek lazım; ben kin tutmuyorum nasılsa sen takılmana bak diyorsunuz ve rahatlatıyorsunuz kendinizi. Halbuki siz ne her kötülüğü anında unutan meleksiniz ne de dostunu yakın tut, düşmanını daha da yakın stratejisini uygulayan birisiniz. Siz sadece yalnızlıktan sıkılmış, o an kendinize ihanet ettiğinizi kabul etmemek adına her şeyi sadece o an için unutan birisiniz. Yaptığınız şey kötü mü, kötüyse bile kime karşı yapılan bir kötülük bu ? Kendinize mi? Hiç de bile. Siz anı yaşıyorsunuz. O an kalabalıkta olmak istiyorsunuz ve elinizde olanı kullanıyorsunuz kimseyi üzmeden. Sevgisini de nefretini de içinde yaşayan biri nasıl üzebilir ki zaten bir başkasını?
Saatler geçiyor her zamanki hızıyla ve siz yetişemeden güneş batmaya başlıyor. Güneşin gidişiyle beraber sizin sosyal tarafınız da kayboluyor ve sadece yalnız kalmak istiyorsunuz. Güçlü bir yalnız kalma isteği. Bu istek o kadar güçlü ki insanların varlığından bile rahatsız olmaya başlıyorsunuz. Hiç bir şeyin farkında olmadan hayatına devam eden insanların sesi bile sizi çileden çıkartmaya yetiyor. Ama merak etmeyin, kimseye bunu fark ettirmeden; kimseyi üzmeden atlatabiliyorsunuz. Atlatsak ne? Bir diğer gün aynı şeyleri tekrardan yaşıyorsunuz ve bunun artık bir döngüye döndüğünü fark ediyorsunuz. Hiç bitmeyen bir döngüye... Korkuyorsunuz. Etrafınızsa insanlar olsa bile yalnız hissediyorsunuz çünkü yalnız kalmak istiyorsunuz. Kimseye güvenmiyorsunuz belki yeni tanıştığınızdan belki de içinizde yatan o yalnız kalma isteğinden. Bilmiyorsunuz, hiç bir şey hem de. En çok da ne yapmanız gerektiğini ama yine de hiç düşünmeden sanki programlanmış olarak hayatınıza devam ediyorsunuz. Programı olmayan bir şey var o da duygularınız. Duygularınız sürekli değişiyor ve siz kendinizi fark ediyorsunuz. Ben ne yapıyorum? Mutlu muyum ,neden; mutsuz muyum, e neden ki ? Sıkılıyorsunuz, sadece bundan eminsiniz. Belki de sıkılma nedeniniz duygularınızın nedenini bulamıyor olmanızdır yahut duygularınızın sürekli değişmesi. Sıkılma nedeniniz kendinizi ve duygularınızı sürekli sorgulamaya çalışmanız da olabilir.
Düşündüm de gerçekten sorguluyorum çoğu şeyi. Güneşin doğuşunu izliyorum , batışını izliyorum; güneşi sorguluyorum. Yağmurun yağışını izliyorum saatlerce. Huzur verdiği içindir belki ama yine de sorgulamaktan vazgeçmeden izliyorum bu yağan rahmeti. Etrafımdaki insanları inceliyorum, onları sorguluyorum. Düşünüyorum, düşüncelerimi sorguluyorum; hissediyorum hislerimi sorguluyorum. Ben neden sorguluyorum ? Sorgulamamı sorguluyorum. Her şey iyi hoş da hislerinin farkında olmaya çalışmak, o hissinin nedenini anlamaya çalışmak ve en kötüsü anlam bulamamak ve sonucunda kendinin farkına varmak gerçekten yoruyor kişiyi. Yorulmak istemiyorum artık. Ruhsal olarak yorulmamak için fiziksel yorulmayı seçiyorum. Bunları düşünmemek için düşünülebilecek bir şeyler düşünüyorum. Düşündükçe, hissettikçe tekrardan yoruluyorum. Yorulmak beni mutsuz ediyor. Hayatında kayda değer değişiklikler olmamasına rağmen moralinin sürekli değişmesi fazlaca dikkatimi çekiyor, altında yatan nedenini bilmemekse canımı...
2 Mart 2017 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)